1. Anasayfa
  2. Tarih
Trendlerdeki Yazı

12 Eylül 1980 Darbesi

12 Eylül 1980 Darbesi
0

12 Eylül 1980. Beklenen askeri müdahale Eylül 1980’in ilk günlerinde gerçekleşti ve Türk Silahlı Kuvvetleri, 12 Eylül sabahı erken saatlerde, emir ve komuta zinciri içinde yönetime el koydu. Genelkurmay başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma genel komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi (MGK) TBMM’yi ve hükümeti feshetti. Bütün ülkede sıkıyönetim ilan edilirken AP genel başkanı Süleyman Demirel, CHP genel başkanı Bülent Ecevit, MSP genel başkanı Necmettin Erbakan ve MHP genel başkanı Alparslan Türkeş gözetim altına alındılar. Bunları bazı milletvekilleriyle Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonumun (DİSK) bazı üst düzey yöneticilerinin gözaltına alınması izledi.

MGK müdahaleden birkaç gün sonra eski Deniz Kuvvetleri komutanı emekli Oramiral Bülend Ulusu başkanlığında bir hükümet kurulmasını kararlaştırdı. Son AP hükümetinin başbakanlık müsteşarı ve 24 Ocak Kararları’nın mimarı Turgut Özal hükümette başbakan yardımcısı olarak görev aldı. Ekim 1980’de siyasal partilerin genel başkanlar! serbest bırakılırken MHP genel başkanı Türkeş tutuklandı. CHP genel başkanı Ecevit ise bir ay sonra partideki görevinden istifa ettiğini açıkladı.

Rogers Planı

Bütün siyasal partilerin faaliyetleri durdurulurken MHP ve MSP hakkında soruşturma açıldı ve bu partilerin bazı yöneticileri tutuklu olarak yargılanmaya başladılar. Bu dönemde çok sanıklı birçok dava açılırken DİSK ve Barış Derneği yöneticileri de ağır hapis hatta ölüm cezası istemiyle yargılandılar. MGK’nin ve ona bağlı sıkıyönetim komutanlıklarının aldığı sert önlemlerle terör olaylarında gözle görülür bir azalma oldu. Öte yandan MGK, Demirel hükümeti döneminde başlatılan ekonomik istikrar politikasını sürdürmeyi kararlaştırdı. Bu dönemde dış politikada önemli bir gelişme NATO başkomutanının adıyla anılan Rogers Planı’nın MGK yönetimince kabulü ve Türkiye’nin uzun süredir izlediği politikaya aykırı olarak, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine izin verilmesiydi.

12 Eylül 1980  Darbe Ana Yasası

Müdahaleden sonra yasama ve yürütme görevini üstüne alan MGK, bu kurulun başkanı olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’i devlet başkanlığına getirdi. 12 Eylül öncesi terör ortamının gelişmesine katkıda bulunduğu ileri sürülen 1961 Anayasası’nın yerine yeni bir anayasa yapmak üzere, MGK Haziran 1981’de bir kurucu meclis oluşturmayı kararlaştırdı. Kurucu Meclis MGK ile Danışma Meclisi’n-den (DM) oluşacaktı. Mecliste son karar yetkisi MGK’de olacaktı. Kurucu Meclis anayasa dışında yeni seçim ve siyasi partiler yasalarını da hazırlayacaktı. DM üyelerinin açıklandığı gün, daha önce faaliyetleri yasaklanmış olan tüm siyasal partiler MGK tarafından kapatıldı, malvarlıklarına da el kondu.

DM Anayasa Komisyonu’nca hazırlanan yeni anayasa DM’nin ve son olarak da MGK’nin onayından geçtikten sonra 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunuldu. Ancak halkoylaması öncesinde anayasa aleyhine görüş belirtmek yasaklandı. Bu koşullar altında 1982 Anayasası yüzde 91,2 evet oyuyla kabul edildi. Anayasa ile birlikte MGK ve devlet başkanı Orgeneral Kenan Evren, Türkiye Cumhuriyeti’nin yedinci cumhurbaşkanı sıfatını aldı. Cumhurbaşkanı yeni seçimlerden sonra TBMM toplanıp da başkanlık divanı oluşuncaya kadar MGK başkanlığını da yürütecekti. TBMM toplandıktan sonra MGK. altı yıllık bir süre için Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ni oluşturacaktı. Anayasanın bir geçici maddesi de 16 Ekim 1981’de kapatılan siyasi parti yöneticilerinden haklarında MGK yönetimi döneminde dava açılanlarla iktidar ve ana muhalefet partilerinin genel başkan ve üst düzey yöneticileri için 10 yıl süreyle siyaset yasağı getiriyordu.

Bu yasak 12 Eylül 1980’de TBMM üyesi olan milletvekili ve senatörler için beş yıldı. Bir başka geçici maddeye göre MGK’nin ve 12 Eylül 1980’le TBMM Başkanlık Divaninin kurulduğu tarih arasında görev yapan hükümetlerin ve DM’nin her türlü karar ve tasarrufu hukuki, mali ve cezai soruşturma kapsamı dışında tutulacaktı. Bunlar hakkında yargı yoluna gidilemeyecekti.

1982 Anayasası’nın kabulünden sonra DM bu kez yeni Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu’nu ele aldı. DM’nin kabul ettiği ve MGK’nin onayından geçen Siyasi Partiler Kanunu 24 Nisan 1983’te yürürlüğe girdi. Yasanın geçici hükümlerine göre, ilk genel seçim sonucu Yüksek Seçim Kurulu’nca ilan edilinceye kadar geçen süre içinde kurulacak partilerin kurucu listeleri MGK’nin onayından geçecekti. Yeni kurulacak partiler ancak MGK’nin onayından geçmiş yeterli sayıda kurucu üyeleri bulunması koşuluyla seçimlere katılabileceklerdi. Siyasi partilerin seçimlere katılabilmek için illerin en az yansında örgütlenmiş ve büyük kongrelerini yapmış olmaları gerekiyordu.

12 Eylül’den Sonra Siyasi Partiler

Yeni partiler 12 Eylül Harekâtı’na karşı beyan ve davranışta bulunamayacaklardı. Önemli bir hüküm de siyasi parti başkanla-nnın bu göreve iki yıl için ve en çok altı kez seçilebileceklerine ilişkindi. Siyasi Partiler Kanunu’nu Haziran 1983’te MGK’nin onayından geçen Seçim Kanunu izledi. Yasada milletvekili sayısı 400 olarak belirlenmişti. MGK, siyasi parti kurucuları listesini olduğu gibi milletvekili adayları listesini de inceleyebilecek, uygun bulmadıklarını veto edebilecekti. İlk genel seçimlerin tarihi 6 Kasım 1983 olarak belirlenmişti.

Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarının kabulünden sonra Nisan 1983 sonlarında, yeni siyasi partilerin kurulması için siyasi faaliyetler kademeli olarak serbest bırakıldı. Kuruluş çalışmaları ise resmen 16 Mayıs 1983’te emekli Orgeneral Turgut yasal düzenlemeleri merkez sağ ve merkez solda iki siyasal partinin oluşmasına izin verecek biçimde yapmıştı. Merkez sağ parti için öngörülen başkan adayı Başbakan Bülend Ulusu idi. Bunun için siyasal partilerin kurulmasından önce başlatılan temaslar bir sonuç vermeyince, yeni bir ad arandı ve 16 Mayıs 1983’te emekli Orgeneral Turgut Sunalp başkanlığında Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) kuruldu. “12 Eylül ruh ve felsefesinin devamı” olduğunu açıklayan MDP’nin kuruculan arasında çok sayıda emekli general ve DM üyesi vardı.

İkinci ve MGK tarafından öngörülmeyen bir parti kurma girişimi de, ilk Ulusu hükümetinde görev almış olan ve “bankerler olayı” sonrasında hükümetten ayrılan Turgut Özal’dan geldi. Siyasi partilerin kurulmasına izin verilmesinden kısa bir süre sonra, Turgut Özal Anavatan Partisi (ANAP) adı altında partisini oluşturdu. ANAP, 24 Ocak Kararlarıyla başlayan ekonomide liberalleşme ve ekonomik istikrar programının temsilcisi olduğunu açıkladı ve Türkiye’nin temel sorunlarının çözüleceği halkayı “ekonomi” olarak tanımladı.

Turgut Özal partisinin dört farklı eğilimden politikacıları barındırdığını dile getiriyordu; ANAP’ta sosyal demokrat, milliyetçi, İslamcı ve sağ eğilimli olarak tanınan eski ve yeni politikacılar bir araya gelmişti. Kurulan üçüncü parti, merkez-sol eğilimli olması amaçlanan Halkçı Parti (HP) idi. HP’nin ilk genel başkanı. Ulusu hükümeti döneminde başbakanlık müsteşarlığı yapmış olan Necdet Calp idi. Kendisini “sosyal-demokrat” olarak tanımlayan HP’de, daha önce CHP içinde ve bu partinin merkez, merkez-sağ kanadında yer almış politikacılar da görev aldı. MGK’nin öngörüsü dışında birkaç parti daha kuruldu.

Bunlardan biri, kamuoyunun eski AP’li olarak tanıdığı politikacılardan oluşan, emekli Orgeneral Ali Fethi Esener başkanlığındaki Büyük Türkiye Partisi (BTP) idi. Ancak BTP 31 Mayıs 1983’te, eski bir partinin ardılı olduğu gerekçesiyle MGK tarafından kapatıldı. Bu partinin kurucuları da siyasi yasaklılar listesine alındı. Aynı kararla eski AP genel başkanı Süleyman Demirel ve bazı önde gelen eski AP’lilerle eski CHP’nin önde gelen yöneticilerinden Deniz Baykal ve arkadaşları Çanakkale Zincirbozan’da bir süre gözetim altına alındılar. Bir süre sonra Yıldırım Avcı başkanlığında ve kamuoyunda gene eski AP’nin ardılı olarak bilinen Doğru Yol Partisi (DYP) kuruldu. MGK’nin öngörüsü dışında kurulan sosyal-demokrat parti ise, İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’nün başkanlığındaki Sosyal Demokrasi Partisi (SÖDEP) idi. Bu partide de eski CHP’li olan ve siyasal yasaklı olmayan politikacılar yer aldı.

MGK Siyasi Partiler Kanunu’nun kendisine tanıdığı yetkiyle yeni kurulan partilerin kurucu üye listelerini incelemeye aldı ve bunlardan bir bölümünü veto etti. En çok veto gören listeler SODEP ve DYP kurucu listeleriydi ve bu partiler öngörülen süre içinde kurucu yeter sayısını tamamlayamadığı için genel seçimlere katılma hakkını elde edemediler. 6 Kasım 1983 genel seçimlerine yalnızca MDP, HP ve ANAP katıldı.

Ama seçimlerden önce ANAP’ın beklenmedik bir gelişme gösterdiği ve seçimleri kazanacağına kesin gözüyle bakılan MDP’yi alt edeceği anlaşılınca Cumhurbaşkanı Kenan Evren, seçimlerden iki gün önce ANAP’ı ve genel başkam Turgut Özal’ı ad belirtmeden hedef alan bir televizyon konuşması yaptı ve halkı bu partiye oy vermemesi konusunda uyardı. Buna karşın, 6 Kasım 1983 seçimleri ezici bir ANAP başarısıyla sonuçlandı. Kullanılan oyların yüzde 45,1’ini elde eden ANAP TBMM’de 212 milletvekilliği kazanırken, HP oyların yüzde 31’iyle 117 milletvekilliği elde etti. Seçimlerin favorisi olan MDP ise ancak 71 milletvekili çıkarabildi.

12 Eylül 1980 Darbesi

Yeni Hükümet

Yeni hükümeti kurma görevi ANAP genel başkanı Turgut Özal’a verildi. Bu sırada önemli bir gelişme de Kıbrıs Türk Federe Devletinin (KTFD), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) adıyla 15 Kasım 1983’te bağımsızlığını ilan etmesi oldu. Türkiye KKTC’yi hemen tanıdı. 6 Kasım 1983 seçimleriyle biçimlenen TBMM 24 Kasım 1983’te toplandı. Anayasa uyarınca, TBMM Başkanlık Divaninin oluşmasıyla MGK’nin görevi sona erdi.

MGK’nin dört üyesi Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri olarak göreve başladılar. 13 Aralık’ta Turgut Özal başkanlığında ANAP hükümeti kuruldu. Hükümet programında özel sektör yatırımlarına ağırlık verileceği, devletin ekonomi üzerindeki ağırlığının azaltılacağı, ihracatı özendirici yöntemlerin önem kazanacağı, devlet bürokrasisinin basitleştirileceği ve enflasyonun aşağı çekileceği belirtiliyordu. Hükümetin bu dönemdeki önemli uygulamalarından biri Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nda değişiklik yaparak yurtdışına çıkışla ilgili sınırlamaları kaldırmak, döviz bulundurma limitlerini genişletmek, ihracatçıların elde ettikleri dövizin bir bölümünü belli bir süre içinde ülke dışında tutmalarına olanak sağlamak oldu.

6 Kasım seçimlerine katılma olanağı bulamayan SODEP’in seçim sonrasında sosyal demokrat kesimde ağırlığını artırdığı görüldü. Genel başkanlığı MGK tarafından veto edilen Erdal İnönü’nün yeniden SODEP başkanlığına seçilmesinden sonra bu etkinlik daha da büyüdü. Gerek SODEP gerekse seçimlere katılmasına izin verilmeyen öteki parti olan DYP, 6 Kasım 1983 seçimlerinin seçmenin gerçek iradesini yansıtmadığını, bunun ancak kendilerinin de katılacağı yerel seçimlerin bir an önce yapılmasıyla düzeltileceğini savunuyorlardı.

Yerel seçimlerin erkene alınmasının ANAP’ın da lehine olacağı düşüncesiyle, bu seçimlerin 24 Mart 1984’te yapılması için TBMM karar aldı. ANAP bu seçimlerde oyların yüzde 41,5’ini elde ederek üç büyük kentte ve il merkezi belediyelerinin büyük çoğunluğunda başkanlık seçimlerini kazandı. Öte yandan, genel seçimlerde HP’ye oy veren seçmenlerin büyük bölümünün bu kez SÖDEP’i destekledikleri görüldü. MDP ise bu seçimlerde hiçbir varlık gösteremedi. Bu gelişme, 12 Eylül sonrasında kurulan HP ve MDP’nin siyasal varlıklarını da tartışma konusu yaptı.

12 Eylül Harekâtından sonra Avrupa Konseyi Türkiye ile ilişkilerini askıya almıştı. Genel ve yerel seçimlerin yapılması ve MGK’nin ülke üzerindeki siyasal ağırlığının giderek azalması Türkiye’de demokrasiye dönülmekte olduğu izlenimini yarattığı için Avrupa Konseyi Danışma Meclisi, Türk parlamenterlerin bu kurula katılmasını kabul etti (Mayıs 1984). Türkiye’nin Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinde iyileşme gözlendi.

Öte yandan yıllardır sürmekte olan İran-Irak Savaşı’nda tarafsız bir politika izleyen Türkiye, her iki ülkeyle ticaretini olumlu yönde geliştirdi. Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine izin verilmesinden sonra canlanan Türkiye-ABD ilişkilerindeki yakınlaşma sürdü. Türkiye bu dönemde, özellikle Ortadoğu ve Avrupa ülkeleriyle kurduğu sıkı ticaret ilişkileri nedeniyle ihracatında ve turizm gelirlerinde sıçrama olarak tanımlanabilecek bir ivme yakaladı.

12 Eylül’den sonra ABD İlişkileri

ABD ile olan ilişkilerdeki iyileşmeye karşın Türkiye ve Yunanistan’a yapılan askeri yardımda 107 oranının değiştirilmesi ve ABD’nin Türk tekstil ürünlerine koyduğu kotanın kaldırılması için yapılan girişimler sonuç vermedi. Bununla birlikte ABD ile Türkiye arasındaki Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA), uzun görüşmelerden sonra, 1990’a kadar uzatıldı (28 Şubat 1988). 1984 sonrasında Türkiye’nin iç politikasında ise hızlı değişiklikler oldu.

HP genel başkanı Necdet Calp’ın yerini Aydın Güven Gürkan’a bırakmasından sonra yakınlaşan SODEP-HP ilişkileri 3 Kasım 1985’te HP’nin SODEP’le birleşmesini ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) ortaya çıkmasını sağladı. Sosyal demokratların bir bölümü, eski CHP genel başkam Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit’in başkanlığında Demokratik Sol Parti’yi (DSP) oluşturarak, SHP’yle birleşmeyi reddettiler (22 Kasım 1985). MDP’nin siyaset sahnesinden çekilmesi ise biraz daha uzun sürdü. Genel Başkan Turgut Sunalp’ın yerini Ülkü Söylemezoğlu’na bırakmasından sonra, 4 Mayıs 1986’daki kongresiyle MDP kendisini feshetti, TBMM’deki MDP milletvekillerinden bir bölümü bağımsız kalmayı seçerken, partili milletvekillerinden önemli bir bölümü Mehmet Yazar başkanlığındaki Hür Demokrat Parti’yi (HDP) kurdu (9 Mayıs 1985).

Bu partiye bazı DYP’li milletvekilleri de katıldı. Eylül 1986’da yapılan milletvekili ara seçimlerinde HDP varlık gösteremeyince parti, 30 Kasım 1986’da ANAP’a katıldı. HP ve MDP’nin siyasal varlıklarının sona ermesinden sonra, 12 Eylül yasalarına göre 6 Kasım 1983 seçimlerine katılma hakkını kazanan partilerden yalnızca ANAP varlığını korudu. Bu dönemde, 1982 Anayasası’na göre konan eski politikacılarla ilgili siyasal yasaklar konusu Türkiye’nin siyasal gündeminde ağırlık kazandı.

İktidardaki ANAP konuyla ilgili bir anayasa değişikliği yaparak, siyasal yasakların kaldırılıp kaldırılmamasını halkoyuna sunmayı kararlaştırdı. Aynı anayasa değişikliğinde milletvekili sayısı da 400’den 450’ye çıkarıldı. ANAP, bu halkoylamasmda siyasal yasakların kaldırılmaması yönünde propaganda yaptı. 6 Eylül 1987’deki halkoylaması siyasal yasakların kaldırılması yönünde sonuç verdi. Bunun üzerine yasaklan kaldırılanlardan Bülent Ecevit DSP’de, Süleyman Demirel DYP’de, Alparslan Türkeş Milliyetçi Çalışma Partisi’nde (MÇP) ve Necmettin Erbakan da Refah Partisi’nde (RP) genel başkanlığa getirildiler.

Halkoylamasının yapıldığı gece Başbakan Turgut Özal tarafından yapılan bir açıklamayla 1 Kasım 1987’de erken genel seçimlere gidileceği belirtilmişti. TBMM’de ANAP çoğunluğu erken seçim tarihini, seçimlerdeki oy barajını ve aday belirleme yöntemlerini saptayan bir yasayı TBMM’de kabul etti. Ama, Anayasa Mahkemesi bu yasanın bazı maddelerini iptal edince seçimler 29 Kasım 1987’de yapıldı.

Seçimler öncesinde ihracatta, ulusal gelir artışında, ulaştırma, haberleşme ve enerji sektöründe “Türkiye’ye çağ atlattığı” propagandası yapan ANAP, yeni seçim sisteminin de sağladığı olanaklarla erken seçimde oyların yüzde 36,3’ünü elde etmekle birlikte 450 üyeli TBMM’de 292 milletvekilliği kazandı. SHP yüzde 24,75 oyla 99 milletvekilliği elde ederken DYP yüzde 19,15 oyla 59 milletvekili çıkardı. Öteki partiler yüzde 10’luk oy barajını aşamadıktan için TBMM’ye giremediler. DSP genel başkanı Ecevit bu gelişme üzerine partisinden ayrıldığını açıkladı. 1988’de Türkiye’de demokratikleşme tartışmaları hız kazandı.

Türkiye, Avrupa Konseyi’nin ve BM’nin işkence konusundaki sözleşmelerini onayladı (27 Şubat 1988 ve 10 Ağustos 1988). Ama Türk Ceza Kanunu’nun 141-142 ve 163. maddelerinin ve düşünce özgürlüğüyle ilgili sınırların kaldırılması konusundaki tartışmalar sürdü. Kasım 1987’de Türkiye’ye dönen Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Haydar Kutlu (Nabi Yağcı) ve TİP genel sekreteri Nihat Sargın tutuklanmış ve Ankara’da ağır hapis istemiyle yargılanmaya başlamışlardı. İki yılı aşkın süre tutuklu kalan Kutlu ve Sargın ancak Mayıs 1990’da serbest bırakıldılar. Kutlu ve Sargın bir süre sonra, yasal engellerin kalkmamış olmasına karşın, İçişleri Bakanlığı’na yaptıkları başvuruyla Türkiye Birleşik Komünist Partisi’ nin (TBKP) resmen kurulduğunu açıkladılar.

26 Mart 1989’da yapılan yerel seçimlerden en kazançlı çıkan parti SHP oldu. SHP başta üç büyük kent olmak üzere birçok il merkezinde belediye başkanlığı seçimlerini kazandı. Onu DYP izledi. ANAP ise daha önce elinde tuttuğu belediye başkanlıklarının büyük çoğunluğunu yitirdi. 26 Mart’ta il genel meclisi seçimlerinde SHP oyların yüzde 28,7’sini, DYP yüzde 25,1’ini, ANAP ise ancak yüzde 21,8’ini alabildi. Bu sonuç üzerine muhalefet partileri ANAP’ın iktidar çoğunluğunu yitirdiğini, erken genel seçime gidilmesi ve aynı yılın sonbaharındaki cumhurbaşkanlığı seçiminin yeni oluşacak TBMM’de yapılması gerektiğini savunmaya başladılar.

Haziran 1989’da Türkiye büyük bir göç olayıyla karşı karşıya kaldı. 1984’te Bulgaristan’daki Türkler üzerinde yoğun bir baskı başlatılmıştı. Türklerin varlığının yadsınması, Türk adlarının zorla değiştirilmesi biçiminde gelişen baskı kampanyasıyla ilgili olarak Türk hükümeti Bulgar hükümetini sık sık uyarıyor ve kapsamlı bir göç anlaşmasını da içermek üzere görüşme çağrısında bulunuyordu.

Bulgar yönetimi Haziran 1989’da Bulgaristan’daki Türkleri Türkiye’ ye gönderebileceğini açıkladı. ANAP hükümetinin de buna onay veren bir açıklama yapmasından sonra, iki ay içinde Bulgaristan’dan 300 bin Türk Türkiye’ye göç etti. Türk hükümeti, tek taraflı olarak başlatılan bu göçün süreceğini ve çözümün olanaksızlaşacağını görünce vizesiz girişleri yasakladı (21 Ağustos 1989). 1989’da Türkiye’nin en önemli iç politika olayı cumhurbaşkanlığı seçimi idi.

31 Ekim 1989’da Turgut Özal Türkiye’nin sekizinci cumhurbaşkanı seçildi. Özal 9 Kasım 1989’da Kenan Evren’den görevi devraldı ve aynı gün başbakanlığa TBMM başkanı Yıldınm Akbulut’u atadı. 17 Kasım’da toplanan ANAP I. Olağanüstü Kongresi de Turgut Özal’dan boşalan genel başkanlığa Başbakan Akbulut’u seçti. TBMM başkanlığına ise bir süre önce başbakan yardımcılığından istifa eden Kaya Erdem seçildi.

12 Eylül’ün ektisinde 1990’lar

1990’ın önemli iç siyasal olaylarından biri, Güneydoğu Anadolu’daki terör eylemlerine karşı önlem olarak Olağanüstü Hal Kanunu’na dayandırılan iki kararnamenin çıkarılması oldu. 1980 öncesinde kumlan ve bir dizi saldın ve öldürme eylemi gerçekleştiren ayrılıkçı terör örgütü Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 12 Eylül sonrasında duraklar gibi olan saldırılarını 1984 sonrasında yoğunlaştırmıştı. Lübnan’daki Beka Vadisinde üstlenen ve Türk yetkililerine göre bölgedeki komşu devletlerden yardım gören PKK güçleri asker ve sivillere karşı toplu cinayetlere girişiyordu.

Bu eylemlerden bazılarını gerçekleştiren saldırganların Irak’a kaçtıkları saptandıktan sonra Mart 1987’de Irak’ta sıcak takip harekâtına girişilmiş, daha sonra bölgede Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Asayiş Jandarma Kolordusu oluşturulmuştu. Ağustos 1988’de ise, Irak yönetiminin kuzeydeki Kürt peşmergelere karşı giriştiği toplu imha harekâtı sırasında kaçan peşmergeler ve aileleri Türkiye’ye sığınmışlardı.

PKK eylemlerinin daha da yoğunlaşması üzerine Nisan 1990’da Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’ne ve İçişleri Bakanlığı’na yeni yetkiler tanıyan iki kararname çıkarıldı. Gerek Güneydoğu Anadolu’da gerekse tüm Türkiye’de yayın yasağını da içeren bu kararnamelere göre, gerektiğinde bölgede oturmasında sakınca görülen kişiler bölge dışına çıkartılabilecekti. Bu iki kararname, özel yasal dayanaklan gereği, Anayasa Mahkemesi’nin de denetim alanı dışındaydı. Gene bu kararnamelerle Batman ve Şırnak il oldu; 1989’da 71’e çıkartılan il sayısı da 73’e yükseldi.

1990 yazının en önemli olayı ise, Irak’ın Kuveyt’i işgal ve ilhakı ile (2 Ağustos 1990) Basra Körfezi bölgesinde ortaya çıkan gerginlikti. Türkiye bu olay sırasında, Arap ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklara taraf olmama biçimindeki geleneksel Ortadoğu politikasından bir ölçüde farklı olarak, Irak’a karşı açık ve kesin tavır aldı. BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’a ekonomik ambargo uygulanmasıyla ilgili kararının ilk uygulayıcılarından biri olarak, Irak petrollerini Yumurtalık’a taşıyan petrol boru hattını kapattı.

Irak yönetiminin Kuveyt’teki büyükelçiliklerin boşaltılması ve Bağdat’a taşınması yolundaki isteğini de öteki 30’a yakın ülkeyle birlikte geri çeviren Türkiye’nin bu duyarlı bölgedeki konumu, Doğu-Batı yumuşamasından sonra ülkenin stratejik öneminin azaldığı yönündeki değerlendirmelerin yeniden gözden geçirilmesini gerektiren bir süreç başlattı.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
İlginizi Çekebilir